YAZMAK

YAZMAK

Yaşamadan ‘YAZ’ılmazmış.

Yazmak için önce deneyimlemek gerekmiş hayatı, kırılmak gerekmiş; belki de kalbinin hep aynı yerden kırıldığını izlemek gerekmiş. Çıtırtılarını duyarmış bazen insan kırıklarının bazen daha da şiddetlenirmiş bu kırıklar, acılar.

Herkesin parmak izi kendine özel olduğu gibi duygularını yaşama biçimi de kendine özelmiş.

Bazı insanlar için hüznün deriye işlemesi,  kemiklerinden sıyrılıp ruhuna dokunması gerekmiş. İşte o anda YAZAR ruhuna dokunanı KALEM’ine dökmek istermiş.

Bazı insanlar da çok mutlu olduklarında, kalpleri umutla çarptığında, ruhları gülümsediğinde hissettiklerini KALEM’ine dökmek istermiş. ‘YAZ’mak onlar için bir ‘umut bilimi’ymiş.

Yaşadıkça işte insan, yaşı ile beraber yaşadıkları da arttıkça, bunları birine anlatmak istermiş. Bazısı benim gibi ‘YAZ’mayı seçermiş, içini dökermiş defterine.

Defteri onu hep dinlermiş, hiç yargılamadan, yadırgamadan dinlermiş.

Belki de defterinin o sessiz dinleyişi umut olurmuş YAZAR’a, ona daha çok şey anlatmak istermiş, onun için güzel kelimeler seçmek,  kelimelere taklalar attırmak istermiş.

Sahi YAZMAK ne güzel şeymiş.

Hele ki modern adını verdiğimiz ancak gittikçe duygularımızı, hallerimizi, dostluğumuzu ilkelleştirdiğimiz; kimsenin kimseyi dinlemeye vaktinin, halinin, sabrının  olmadığı bu haz ve hız dünyasında sessiz bir dinleyici bulmak daha da önem kazanmış.

‘YAZ’mak hem duygularını anlatmakmış hem de bir eser bırakmakmış; her şeyin fani olduğu, her canlının ölümü tadacağı bu dünyada.

Yaşadıkça yazıyorsa insan o zaman yaşadıklarından pişman olmamalıymış. Her şeyin bir anlamı olduğunu bilerek yaşamalıymış.

Ama her şeyi de çok ciddiye almamak lazımmış, çünkü bu hayatta hiçbir şey insanın kendinden daha değerli değilmiş. Kimse seni, senin kadar sevmezmiş.

O zaman anılar biriktirelim bu hayatta sevgili OKUR.

Mesela bir ‘anılar kumbaramız’ olsun, güzel anılarımızı atalım her gün içine; ama bizi kıran, üzen anılarımızı da atalım içine. Sonuçta hep kağıt paralar olmaz değil mi? Kumbarada bozuk paralar da olur.

 Geriye dönüp hayatımıza uzaktan bakmak istediğimizde açalım bu kumbarayı, tek tek hatırlayalım yaşadıklarımızı, hissettiklerimizi.

Sonra ruhumuza dokunanları KALEM’imize dökelim, artık KALEM’imiz anlatsın anılarını, duygularını, bu anıları yaşarken neler hissettiğini.

Sevgili OKUR; hadi, al eline ‘anılar kumbara’nı ve içindeki KALEM’i serbest bırak.

İçimizdeki KALEM’lere selam olsun.

En yakın zamanda görüşebilmek DUA’sı ile, Allah’a emanet ol!

2 Comments

  1. Yaşamayı bileydim yazar mıydım hiç şiir
    Yaşamayabileydim yazar mıydım hiç şiir
    Yaşama , ya bileydim yazar mıy-dım-hiç-şiir
    İsmet özel

  2. Gül’ümüzün günümüze yansıyacak, kumbarasından sadaka olarak vereceği tebessüm dolu anılarını heyecanla bekliyor olacağım. Kalemine , yüreğine sağlık 🙂

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir