GECENİN HÜZNÜ

GECENİN HÜZNÜ

                                              

      Saat 03.00. Hayattasın. Seccadenin başındasın. İçinde ne var ne yok döküyorsun ortaya. Kimseye söyleyemediklerin, hatta kendine bile, birer birer dökülüyor ağzından. Ortalık harman yeri. Gurbette olduğunu en çok o an anlıyorsun. Bir garip yolcu olduğunun farkına en çok o zaman varıyorsun. Neden biliyor musun? O’na ulaşma arzusu en çok bir gece vakti gark ediyor insana. O ve sen, baş başasın. Seccadenin başındasın…   Sen anlattıkça anlatıyorsun… O, buyuruyor ki : Ben kulumun zannı üzereyim. Aklından bu geçiyor. Ben seni rahmeti gazabını geçen Rabbim olarak bildim diyorsun ve için rahatlıyor. Bir huzur hali… Teslimiyet… Allah’ım ben bu konuyu sana emanet ettim diyorsun, o anki sebat… İçin yanıyor ama bir şey var sanki seni ayakta tutan, bir dirayetlisin… Fark ediyorsun Allah ihmal etmiyor, imhal ediyor… Ben kulunum dedikçe yaklaşıyorsun O’na… 

     Saat 04.00. Kalbin atıyor ve Seccadenin başındasın. Konuşmuyorsun artık. Sadece gecenin hüznünü dinliyorsun. Gecenin insana tattırdığı tatlı bir hüzün vardır. O kalp dönüyor içine… Hayatta çok az an vardır bir insanın ferasetinin bu kadar berrak olduğu. İçine bakıyorsun. Kendi içine… Bir tefekkür hali… Putlarım neler, nerede ayağım takılmış, nerede tökezlemişim? Kendini bilen, Rabbini bilir demişler. Kalpte büyük bir güç mevcut. Hissettiğim hiçbir şey boşa değil. Hissetiklerim değerli çünkü Allah bana bunu bahşetmiş. Sevme istidadı vermiş. Düşünüyorum Allah Resulü neyi severdi? Ve ben Allah resülünü ne kadar seviyorum? Bir insan hakkında ne kadar çok bilgi sahibi olursanız ona o kadar muhabbetiniz artar. Ben Allah resulü hakkında ne kadar şey biliyorum? O’nun sevdikleri halleri ne kadar hayatıma katabiliyorum? Eee, sevgili okur bu yazıda cevap yok, cevaplar için bir gece vakti uyanın sorun kalbinize, dinleyin geceyi, açın bir sayfa okuyun belki rastlarsınız cevaba… 

Saat 05.00. Yavaş yavaş doğacak gün. Sen hala seccadenin başındasın. Bir niyet sorgulaması yapıyorsun. Hatırlıyorum sevgili okur, ben hayatımda önemli addedeceğim bir girişimden önce sordum kendi kendime, benim bu işimden maksadım nedir? Bu maksatta Allah’ın rızası ne kadar? Ölçtüm, tarttım, biçtim. İkna ettim kalbimi, aldım niyetimi, “Niyet hayır, akıbet hayır.” Dedim kendimce. Ve teslim oldum. Çünkü ben hayırlısını istedim ve hayırlısı oldu. Bir gün doğuyor, yeni bir gün, yeni umutlar, açılacak yeni kapılar… Niyet ediyoruz, güzel insanlarla karşılaşmaya ve karşılıyoruz sevgili okur. Polikliniğe gelen 4 yaşındaki çok ama çok tatlı bir kız çocuğuyla karşılaştırıyor Allah beni, bana dua et dediğim de: “Rabbi Yessir ve la tuassir sehhil aleyne bi fadlike ye muyessir Rabbi zidne ilmen ve fehmen nafian ve temmim bil hayri. Ey yüce Rabbi’m, kolaylaştır, zorlaştırma, yüce Rabbi’m hayırla sonuçlandır. Bize kendi katından bir rahmet ver, ihsan buyur. Ve bu işimizde bize doğruluk ver, bizim için başarı hazırla.”  diye bir nefeste söylediği sözler kalbinin tam ortasına denk düşüyor. Dinlediğin saatlerce sohbet belki bu kadar tesir etmez sana. İşte nicelikler ve nitelikler sevgili okur, var mı bunun bir hesabı, bir formülü? 

     Saat 06.00. Bir kahve dolduruyorsun. Sabah ezanı okunuyor. Seccadenin yanında kahve, sen seccadenin başındasın. Verilen nimetleri düşünüyorsun. Hangisinin şükrünü yeterince eda edebiliyorum diye kendini sorguluyorsun. Sonra Allah’ın rahmetine sığınıyorsun. Ve sabah namazı…

Bize bahşedilmiş o değerli vakitler… Hani Ahmet Haşim’in ‘Müslüman Saati’ makalesinde geçer ya:”Birçoklarımızı güneş, yeni ve acayip bir uykunun ateşlerinden, eller kilitli, ağız çarpılmış, bacaklar bozuk çarşaflara dolanmış, kıvranırken buluyor. Artık geç uyanıyoruz. Çünkü hayatımıza sokulan yeni ve fena günün eşiğinde çömelmiş, kin, arzu, hırs ve haset sürülerinin bizi ateş saçan gözlerle beklediğini biliyoruz. Artık fecri yalnız kümeslerimizdeki dargın ve mağrur horozlara bıraktık.” Bu dehşetli anlatım beni de korkutuyor. 

    Dostlarım; bu yazıyı gecemizi, sabahımızı, gündüzümüzü yani vaktimizi kıymetli şekilde değerlendirelim diye yazıverdim. Bir iç sesti sizinle konuşan, Allah’ın kulunun bir iç sesi… Allah’ın bize bahşettiği ve bizim unuttuğumuz, hatırlamaya ihtiyacımızın olduğu nimetleri hatırlayalım, bir kendimizi yoklayalım diye yazdım. Ve biraz da kalp kırgınlıkları, gönül yorgunluklarının da yanından geçmiş olduk.  Gecenin hüznüne sahip çıkalım, yaşayalım onu. Bu ahir ömrümüzde kaçırmayalım o tatlı esintiyi. Gecenin bir vakti uyandığınızda, muhtemel ki seccadenin başında, bu yazı hatırınıza gelir, o zaman unutmayın bu yazarı da bir iki kelimelik duaya sıkıştırın adımı. Bir kardelen çiçeği gözünüzün önüne gelsin, zorlu şartlar altında, karlar altında, dağın tepesinde açan bir çiçek… Bu ismi boşuna seçmedim sevgili okur ☺  Allah işlerimizi kolaylaştırsın, tarafından hayırlar bahşetsin. Amin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir