Merhaba pek muhterem okuyucu! Evde kendimizle baş başa kaldığımız şu günlerde zaman bir hayli
yavaşladı. Daha önce hiç hatırımıza gelmeyen konular hakkında kafa yormaya vaktimiz oldu. Mesela
hiç mahşer anını düşündünüz mü? Babanın evladından kaçacağı, kimsenin kimseyi tanımayacağı o
dehşetli gün. Orada hepimiz Allah’a bire bir hesap vereceğiz. Bir dakika ara verip bu anı detaylıca
bir tahayyül edelim. Bu kısa rabıtadan sonra şimdiki zamana geri dönelim. Bize sınırlı bir hayat
verilmiş, daha önceki insanlar gibi biz de bir zaman aralığında yaşayacağız. Bu sınırlı zaman
içerisindeki eylemlerimizden sorumluyuz. Bu eylemlerimizin temeli ise inandığımız dinin esaslarıdır.
Yani Allah'ın kanunlarıdır. Allah insanlara birçok peygamber göndermiştir. En son Peygamber olan
Hz. Muhammed(sav) efendimizin getirdiği İslam dini Allah katında Hak din olarak kabul edilmiştir.
Allah Maide suresinde: “ İşte bugün sizin dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi
tamamladım. Sizin için din olarak İslam’ı beğendim.” 1 buyuruyor. Ancak hem geçmişte hem de
günümüzde insanlar İslam dinini değiştirmeye çalışıp, kafalarına göre ekleme ya da çıkarmalar
yapmaya çalışmıştır. Anlaşılması zor olan bazı konularda sorunlu ve çarpık yorumlamalar ortaya
atılmıştır. İslam’da iman her şeyden önce gelir. Fitnelerin kol gezdiği bu zamanda imanımızı korumak
bizim için en elzem meselelerimizden birisi olmalıdır. İmanımızı Allah’ın kitabına ve Peygamber
efendimizin sünnetine sıkı sıkıya bağlanarak koruyabiliriz. Peygamber efendimiz(sav) şöyle buyuruyor:
“Size iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız: bunlar,
Allah’ın kitabı ve Peygamberin sünnetidir.”2
Kur’an-ı Kerim yaklaşık bin beş yüz küsur sene önce indi. Kur’an-ı Kerim’de bu zamana kadar hiçbir
değişiklik yapılmadı. Allah indirdiği kitabı koruyacağını Hicr suresi 9. ayette belirtmiştir: “Kesin olarak
bilesiniz ki bu zikri (vahyi, Kur’an’ı) kuşkusuz biz indirdik ve onu mutlaka koruyan da yine biziz.”
Fitnelerin kol gezdiği ve imanın elde tutulan kor gibi müdafaasının zor olduğu şu zamanda bu ayetler
içimizi ferahlatıyor. Kur’an-ı Kerim’in bu zamana kadar korunmuş olarak gelmesi ise şahit olduğumuz
en büyük mucizedir. Fahrettin Razi'nin bu konu hakkındaki yorumu şu şekildedir: “ Kur’an’ın ki gibi bir
korunma hiçbir kitaba nasip olmamıştır. Başka hiçbir kitap yoktur ki, az çok tashif (kelimeyi yanlış
yazma), tahrif ( yazarken harflerin yerini değiştirme) ve bozulma girmemiş olsun. Bunca dinsizlerin,
Yahudilerin ve Hristiyanların Kur’an’ı değiştirmek ve bozmak üzere birçok arzuları ve hırsları
bulunduğu halde, bu kitabın her yönden tahriften korunmuş olarak kalması en büyük
mucizelerdendir. Bundan dolayı, bunun bir gayb haberi olduğu gerçekleşmiş bulunuyor. Bu ise üstün
bir mucizedir.”3 Allah’ın sebep olarak yarattığı; Kur’an-ı Kerim’in ezberlenmesi, yazıya geçirilmesi,
mushaf haline getirilmesi ve korunması işlemlerinde titizlikle çalışan sahabelere salat-u selam olsun.
İslam dini adına birçok çarpık görüşün ortaya atıldığından, türlü fitne ve fesat çıkararak insanların
imanına kastedildiğinden yukarıdaki bölümde bahsetmiştik. Mesnevi’de bu konuyla alakalı trajik bir
kıssa anlatılır:
“Taassup nedeniyle Hristiyanları öldüren Yahudi padişahının hikayesi”4
Yahudiler arasında zalim, İsa düşmanı ve Hristiyanları öldürten bir padişah vardı. Padişahın inkarcı
ve hilekar bir veziri vardı. Vezir Padişaha dedi ki: “Ey Padişah! Hristiyanları öldürmekle bu dini
bitiremezsin.” Padişah: “Öyleyse dünyada ne açıkta ne de gizlide Hristiyanlık dini kalmasın diye ne
yapmam gerekiyor, söyle!” dedi.O zaman vezir bir teklifte bulundu: “ Ey Padişah! Benim kulağımı ve
elimi kes, burnumu ve dudağımı yar, sonra beni darağacının altına getir, orada bir şefaatçi benim
bağışlanmamı istesin ve bundan sonra sen beni Hristiyanların arasında kötülük ve kargaşa çıkarmak
için uzak bir şehre sürgün et. Gittiğim yerde ben halka diyeyim ki: “Ben gizli Hristiyanım, Padişah
benim imanımdan haberdar oldu ve canıma kastetti. Eğer İsa’nın ruhu bana çare olmasaydı, padişah beni öldürtecekti.” Padişah kurnaz vezirin bu teklifini kabul etti ve onu Hristiyanların tarafına sürdü,
vezir burada davete başladı. Yüz binlerce Hristiyan kişiyi çevresine toplamayı başardı. O görünüşte
dinin hükümlerini anlatıyordu ancak sözleri bir av ıslığı ve tuzaktı. Hristiyanlar ona tamamen gönül
verdiler, Onu Hz. İsa’nın vekili sanıyorlardı. Ancak bir kesim vardı ki vezirin hilesini anlamışlardı, amma
velakin halkın büyük çoğunluğu dinini ve gönlünü vezire teslim etmişti, onun emir ve hükmüne can
veriyordu.
Ve olaylar şöyle gelişti:
Hristiyanların kendi içerisinde 12 beyliği vardı ve her emir vezire gönülden bağlanmıştı. Her emir
vezirin sözlerine itimat etmekteydi. “Öl” deseydi, onun önünde anında can verirlerdi. Vezir 12
beyliğin her birine bir tomar kâğıt hazırlattı. Her birinin hükümleri başka başkaydı. Birinde tevekkül ve
teslimiyeti göklere çıkarırken, diğerinde tevekkülü yeriyor; hizmeti ve aksiyonu yüceltiyordu. Bir
diğerinde zahitliği, dünyaya yüz çevirmeyi tavsiye ederken, ötekisinde ‘Hak bu dünyayı senin için
yarattı, onu al, kendini derde atma’ hükmü yer alıyordu. Başka birinde bir üstat aramasını ve ona
bağlanmasını salık verirken, diğerinde ‘üstat da sensin, er ol ve adamların maskarası olma’ diyerek
tam karşıtını söylüyordu. Bu hükümler 12 beyliğe ayrı ayrı gider olsun, hilekâr ve gafil vezir başka bir
oyun hazırladı. Vaaz vermeyi bıraktı ve halvete çekildi. Halk tekrar sohbet vermesi için yalvarıp
yakarmaya başladı ancak vezir halvetten çıkmayı kabul etmedi. Halk ağlayadursun, vezir 12 beyi de
teker teker huzuruna çağırdı ve her biriyle yalnız görüşerek onu halifesi ilan etti ve ekledi: ‘Ben
öldükten sonra naibim sensin, İsa diğer beyleri sana tabi ve herkesi sana yandaş yaptı. Sana isyan
eden her beyi yakala ve öldür.’
Vezir bu hamlelerden sonra 40 gün halvette kaldı ve sonra kendini öldürdü. Vezir öldükten sonra 12
beyden her biri halifelik ilan etti. Her birinin elinde bir kılıç ve bir tomar vardı. Sarhoş filler gibi
birbirlerine düştüler. Yüz binlerce Hristiyan kişi öldürüldü. Vezirin ekmiş olduğu fitne tohumları
Hristiyanların başlarının afeti olmuştu. Bu fitne içerisinde bir topluluk fitneden ve şikâyetten
güvendeydi. Beylerin ve vezirin şerrinden İncil’de geçen Hz. Muhammed(sav)’in adının sığınağına
sığındılar. ‘Ahmed’ ismi sağlam bir hisar oldu. Diğerleri ise vezirin fitneleri ve yanlış ifadeli tomarlar
nedeniyle dinlerinin hükmü bozuldu ve zelil oldular.
Evet, her kıssadan bir hisse çıkarılır. Ben size bu kıssayı anlatmakla yükümlüydüm, hisseyi ise sizlere
bırakıyorum. Ve Mesnevi’den bir alıntı ile bitiriyorum.
“Ey Alah’ım! Yüz binlerce tuzak ve yem var, biz ise ihtiraslı azıksız kuşlar gibiyiz.
Her birimiz doğan ve Simurg bile olsak, her an yeni bir tuzağa yakalanmaktayız.
Bizi her an kurtarıyorsun, yine de bir tuzağa doğru gidiyoruz. Ey ihtiyaçsız Allah’ım!”
Kur’an’ı Kerim’den ve Peygamber efendimiz(sav)’in mübarek adından ve adımlarından ayrılmamak temennisiyle…