“Bir zamanlar…” Böyle başlamak da ne? Diye sorabilirsiniz. Ama inanın bana eskide kaldı hepsi, bir masalmış gibi anlatıyorum şimdilerde. İşte o zamanlar dostlar, eşler diz dize oturur sadece bakarlarmış birbirlerine en içten, konuşmalarına bile gerek kalmazmış. Göze bakılınca anlaşılırmış bir derdi olduğu. Hemen sorulur; bulunursa devası bulunur, bulunmazsa sabırla deva olunurmuş. O zamanlar bir de bardak bardak çay etrafında meclisler kurulur, şakalaşılır, hayret edilirmiş anlatılanlara. Her vakit buldukça bir araya gelinir, demli çaylar eşliğinde fikirler demlenir; birlikte büyür, olgunlaşırmış dostlar. Bir gece biri dertlenir hemen bir araya gelip derde ortak olunurmuş. Güvenmek mi? Bunu hiç sorgulamaya gerek kalmazmış ki. Bazen kızarlarmış birbirlerine ama bir araya geldikten dakikalar sonra gülüşerek sarılırlarmış. Çünkü büyük kırgınlıklar olmazmış onların aralarında. Kıyamazlarmış acı sözlerle birbirlerini üzmeye. Ya işte onlarınki masal gibi bir hayatmış.
Gelelim şimdiye, neden diye sorular sormak artık sizi de yoruyor biliyorum. Ama çok zor olmasa gerek. İhtiyacımız olan şeyler biraz merhamet, biraz şefkat, anlayış, sevgi, saygı ve güvenmek. Artık kendimizi sorgulamanın vakti gelmedi mi? ‘Neden böyle davranıyor?’ sorusunu kızmak için değil de belki gerçekten merak ettiğimiz için sormaya ne dersiniz? Mutlaka arkasından başka sebepler çıkacaktır. ‘Nasılsın?’ sorusunun altının boşaltılıp bir tekerleme gibi ağzımıza yapıştırıldığı şu zamanda gerçekten bir dost omzuna ne kadar ihtiyacımız olduğunu bir bilseniz… Bunun bir de güvenip de anlatılamayan başka bir modeli var ona girersek çıkamayabiliriz. Güvenmeden nasıl seveceğiz, nasıl yaşayacağız? Zor bir soru değil mi.
Aile, dost her türlü ilişkimize tekrar göz atmamız gerek. Karantinada sakin kafayla düşünebileceğimiz çok vaktimiz var. Değer yargılarının üzerinden tekrar geçmeye, yeniden ‘Olmaya’ ihtiyacımız var gibi. Bunları bir düşünelim mi, ne dersiniz?
Çok saf, çok içten, çok güzel 🌼
Kalbimize ve düşüncelerimize dokundunuz…🎈